Wednesday, May 27, 2015

Bugun Begul'u lunaparka goturdum. Orada ucan salincaga binerken, icim cok ezildi. Dunyanin en basit eglencesi, ancak bir cocugu bu kadar mutlu kilabilir. Kizim, salincak hizlandikca guluyordu, benim de onu mutlu ve eglenirken gordugum her an oldugu gibi gozlerim istemsizce doluyordu. Bence bir cocugu durmaksizin mutlu edebilmek, ama ayni anda hayatin kotu taraflarini da gosterebilmek, zorunlu aciklamalari yaparak onu hayata hazirlamak, bu dunyadaki her seyden daha zor ve anlamli. 

3,5 yasina cok az kala, kucuk kizim kendini artik tam anlamiyla bu dunyada yer kaplayan bir birey olarak goruyor ve hemen her seyin kararini kendi almak istiyor. Ona bir sey alindiginda parasini hep o uzatiyor, sitede calisan guvenlik gorevlilerine ya da temizlik iscilerine "gunaydin", "iyi aksamlar", "kolay gelsin" falan diyor, metroda yanimizda oturanla sohbet ediyor, kendi giyiniyor, kendi kendine banyo yapiyor, annesinin basinin haftada bes gun agridigini bilip, "hastasin gurultu yapmayacagim" diyor. Baska cocuklara asla kotu davranmiyor, ona vurana, kotu davranana adeta anlamsizca, mal mal bakiyor. 

Ve butun bunlari yasarken sergiledigi masumiyet, beni icten ice öldürüyor. Icim eziliyor. Boyle bir cocuk olmasindaki katkim ne kadar, ona emin olmamakla beraber, ornek olmak adina elimden geleni yaptigim su goturmez bir gercek. 
Ve butun bu masumiyet, beni her gecen gun daha iyi bir insan olmaya, degisip gelismeye goturuyor. Onunla ilgilenemedigim zamani, ona harcayacagim parayi kazanmaya adiyorum. Ona iyi ornek olmak icin ne sigara iciyorum artik, ne tv izliyorum, ne de iPhone'um elime yapisik geziyorum. Uyumadigim her an, calissam bile onunla olabildigim icin, ona gerekli olan her seyi, bazen baskalarina boyun bukmek zorunda kalsam da alabildigim icin, ona standardin uzerinde bir yasamin anilarini daha bu yastan birakabildigim icin, ve etrafina iyi insanlar serpistirebildigim icin, kendimle gurur duymuyorum ama elbette seviniyorum. 

Bu noktada, hayatini dedikodu, haset, elestiri, kin, kustahlik, sorumsuzluk ve olumsuz olan ne varsa onun cemberinde surdurenlere ve bu olcude karsilik bekleyenlere sadece guldugumu ifade etmek isterim.

Insan degisir. 
Dun portakal suyunu cok severken, bozuk portakal suyu icip zehirlenir, bir daha agzina suyunu birak, portakalin kendisini bile suremez. Bir sene once "istanbul iyi ya, cok kozmopolit sehir, heyecan var bir kere" falan derken, bir sene sonra o kaos onu yer bitirir, kacacak baska sehir arar. Dun allah'a inanmazken, yarin bir hadise atlatir, imana gelir, siginacak tek sey allah olur onun icin. Dun asik oldugu adam icin bobregini verecek kafadayken, bugun o adamdan tiksinir. Cunku insanlar yasadiklari seyler neticesinde surekli degisir. Degismeyi sevmez, hatta korkarlar bile ve bunu cogu zaman reddederler, ama degisirler. Ve bu hic kotu bir sey degildir. Insanin kendi akliyla yasadigi evrimdir.

Tum annelerin, cocuklarina asilayabilecekleri bir vicdana sahip olmalari dilegiyle;

Sevgiler ve sevgiler.

Tuesday, January 20, 2015

Lavanta keseleri

Benim tatli kizim nihayet 3 yasinda! Az sayida gelen konuklar icin, Begul'u animsatacak birer kucuk ani kalsin istedim. Hazir fazla ceviri yokken, oturdum bu keseleri yaptim: 





11 tane kese yapmak yaklasik 1 gunumu aldi. Nakis sorun degildi de, dikis kismi zahmetli oluyor kalin kumas yuzunden. Ama ben bunlarda DMC aida kullanmadim. Sadece iplikler tabii ki DMC idi. Evde aylar once aldigim 10 ve 11 count yerli aidalar vardi, onlari kullandim. Makine kumasi kac kere kapti saymadim bile. Hem tiny hem de guzel bir font secmek zordu, neyse ki Embroidery ustasi Kazuko Aoki'nin alfabesini buldum. Kenarlarini cok once aldigim emprime poplinlerden ve evde artik giymedigim bazi koton elbiselerden kesip diktim. Bazilarina fisto ve guipure isledim, hatta bir tanesinin kenarina inci gorunumlu boncuk isledim. Yarim kilo lavanta almistim daha onceden, hatta yarim kilo lavantanin ne kadar cok olabilecegini ongoremedigim icin, artik bunlari havaya falan sacarim arada diyordum, o kadar cok lavanta vardi ki evde, onlari kullandim. Hala yarim kilo lavanta var adeta; bi azalma bile olmadi :) Ve sonuc sanki cok guzel oldu. Herkes ikiser tane kapti goturdu valla. İnsan, ozellikle de ozene bezene, seve seve yaptigi herhangi bir sey begenilince mutlu oluyor. Tum bu surecin en zor kismi da keseleri Begul'den korumakti tabii ki :)

Bunlarin disinda gostermek istedigim diger bir item ise, her gorenin "yhaaa cok guzeeeeel" dedigi french knot calismam, bunu da zaten dogum gunu partisinde ismi B ile baslayan arkadasimin birine hediye ettim: 



Bunu incecik bir keten kumas uzerine calistim. Simdi siparis uzerine custom harfler yapiyoruz. Cok degisik kumaslar var elimizde, poplin, keten, hatta tas baski yazma. Uzerindeki desenler kumasin her bolgesinde farklilik gosteriyor ve ayni harften iki tane bile yapmak mumkun degil. Haliyle tam anlamiyla custom oluyor :) Onlar da bittikce instagram'e koyacagim.

Ceviriden ve Bugu'dan zaman kaldikca bir seyler isliyorum. Onumuzdeki haftalarda gercekten DEV bir surpriz var. Neden? Cunku emekle yapilan her sey guzeldir.
Gorusmek uzere :)

Not: Kese ya da french knot harfler icin (ya da istediginiz herhangi bir konsept uzerine custom cross stitch ya da embroidery istekleriniz icin bana labebedesign [at] gmail'den ulasabilirsiniz.

Wednesday, January 07, 2015

They Have Duplo. We Have Lego.

Kutusunda yas araligi 4-99 gorundugu icin, Bugu'yla birlikte yeterince kaliteli zaman geciriyoruz, legolarimiz sag olsun^^
Bu alttaki hayvanlarin hepsini ben yaptim. Kitaba bakarak yaptım tabii ki :)
En soldakini de Bugu yapti. O benmisim :)


Monday, April 29, 2013

demir meselesi

2 ay once begul aniden hastalaninca, apar topar hastaneye kostuk. malumunuz kan ve idrar testleri yapildi ve sonuc olarak demir eksikligi bulundu. istahsizligini, uyku duzensizligini, zayifligini hemen buna bagladik. cunku demir eksikliginin klasik belirtileri de zaten bunlardi.
acikcasi cocuga demir damlasi verme isi, basindan beri beni cok zorladi. calisma kosullarim yuzunden zaten duzen kurmakta zorlandigim kizima, hem de en cok sut emdigi zamanda her gun 2 saatlik bir ac kalma boslugu yaratip demir verme isi, beni resmen yipratti. oncesinde ve sonrasinda birer saat emzirmemem ve yedirip icirmemem gereken begul, asla memesiz duramadigi icin, ben bu demir damlasi isini acayip aksattim. fakat benim rahatligimdaki baslica sebep, bazi es dost cocuklarinin doktorlarinin tahlil yapmadiklari halde demire hic baslatmamasi, bazilarinin 6. aydan once baslatmamasi, bazilarinin kesin icsin demesi gibi bence "canim bugun oyle istedi" tadindaki rahat yaklasimlari oldu. oyle ya, onlarin cocuklari da ayni seyleri yiyip iciyordu, ama onlar demir memir takviyesi almiyordu. ben de salladim durdum, onceleri haftada 4-5 gun icirdigim demir, gun geldi 1 hafta icilmez oldu, zaman ilerledi, cocuk gunden gune bir acayiplesti, persentil yuzde 3'e vurdu, nihayetinde altinci hastalik bizi doktora tasiyinca, denk gelen bir yas tahlillerinde kabus yuzumuze vurdu: demir eksikligi.

sadece demir eksikligiyle mucadele zamaninda degil, basindan beri demir konusunda ortalikta yerli yersiz birtakim sikintilar dondugunun, her kafadan bir ses ciktiginin farkindaydim. cok sevdigimiz bazi dogal anneler "yurtdisinda vermiyyler, bizde niycun otomatik veriliyor" diyordu. bazi baska anneler, demir ile dvit farkindan bile bihaberdi, ikisini de vermiyordu. kimi obur anneler, demirin saglik bakanligi tarafindan verilen parabenli halini begenmeyip, birtakim baska cozumler arayisina giriyordu. gunde bir cay kasigi pekmezle, aksam yedirdigi misket boyutundaki 3 kofteyle demiri yeterli kildigini dusunen bir kisim anne ise, kendinden cok emindi, "ne gerek var, iyi besleniyor yavrum" modundaydi ve ben butun bu panayir ortaminda, cocugumun o lanet demiri bir sekilde almasi gerektigini tahlillerle kanitlanmis sekilde ogrenmis, coktan pek sallamadigim ve ihmal ettigim icin vicdan azabindan yanmaya baslamistim.

begul'un genel saglik durumu, yemesi/icmesi hakkinda siklikla danistigim ve bu konudaki endiselerimi/sorularimi yonelttigim iki tane doktor arkadasim var. birini bu blogu takip ediyorsaniz, zaten artik taniyorsunuz, mine. hatta begulum hastalanmadan belki 3 ay once bana demir eksikligi olabilir begul'de diyen ilk kisi de oydu. digeri ise, bir anne degil, baba :) Eylul'un babasi tribal enfexion. cerrahpasa'dan 2003'te mezun olan bu guzel kardesimiz, demir konusunda benim en guvendigim isim. neredeyse begul'un dogumundan beri, en basindan beri bana neyi yapip yapmamam gerektigini soyleyen ve lafini dinlemedigim icin su anda elimde demir surubu sisesiyle gezen de benim :) bu yaziyi yazmak ve baska insanlara fayda saglamak, aklima biraz gec geldi. ben kendisinden cok sey ogrenmistim, neden herkes ogrenmesindi diyerek ona danistim ve cok nazik bir insan oldugundan, beni kirmadi. sizler icin bir besiktas maci oncesi bulustuk ve bu konuyu zerre konusmadik, cunku sorulari maille sordum, o da zaman ayirip cevap yazdi, mac gunu demir mi konuscaz ya yok artik zaaaa :D emziren anneler mail grubundaki analardan onceden rica ettim, butun sorulari onlara sordurdum. herkesin kafasinda demirle alakali bir soru mutlaka vardi. tribal kardesim de cevapladi. bakin sirf siz guzel guzel okuyun diye blogun template'ini falan degistirdim, 2 gece ugrastim su cicek bocek, sade gorunum icin yeminle, dogru duzgun okuyun! 
bu kisa bilgilerden ve komikliklerden sonra hemen ciddilesiyoruz ve 3, 2, 1 diyerek basliyoruz.

- Merhaba tribal enfeksiyon, nasilsin?

- İyilik saglik valla seni sormali (gulusmeler) [burayi roportaj havasi katsin diye ben salladim]

- Bir insanın yüzüne bakıp demir eksikliği olduğunu söylemek mümkün mü? Bunu yapabilen doktorlar varmış.

- Tıp fakültesinde hekim adaylarına  ilk öğretilen “önce zarar verme” ve “muayene hastanın kapıdan girişiyle başlar" cümleleridir. O yüzden ortalama  bir doktorun hastanın kapıdan girişiyle birlikte bazı farklılıkları fark etmesi gereklidir. :) Yani bunu yapabilen doktorlar Süpermen değil. Fakat günümüz sağlık politikası gereği hastaya fazla zaman ayıramayan doktorların bunları fark edebilmesi güzel şeyler. Bir konuyu açıklamak lazım; bir insanın yüzüne bakıp demir eksikliği olduğunu söylemek mümkün değil, sadece kansızlığı olduğunu söylemek mümkün
 Kansızlığın pek çok belirtisi vardır. Özellikle ilerlemiş kansızlık (anemi) vakalarında halsizlik, solukluk, yorgunluk, iştahsızlık, kabızlık, hatta daha şiddetli durumlarda çarpıntı, fiziksel aktivite sırasında nefes darlığı, toprak/kireç vs yeme gibi belirtiler gözlenebilir.

- Kan eksikliğinin olması, kesinlikle demir değeri de düşüktür anlamına gelir mi, yani ikisinin arasında bir bağlantı var mı?

- Kansızlık (anemi) kandaki kırmızı kan hücrelerinin sayısının veya içeriğinde bulunan ve kanda oksijen taşınmasını sağlayan hemoglobin miktarının azalmasıdır basitçe. Aslında bu kadar basitçe ifade edilmesine rağmen dünya üzerinde en sık görülen sağlık problemidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2005 yılında yayımladığı verilere göre Dünya nüfusunun 1/3’ünde kansızlık mevcut. En sık gözlenen kansızlık çeşidi de demir eksikliği anemisidir. O yüzden genelde kansızlık deyince ilk olarak demir eksikliği akla gelir.

- Vücuttaki vitamin ve mineral değerlerini normal seviyede tutmak için sürekli test olup ona göre takviye mi yapmak lazım?

- Açıkçası bu soru oldukça çeldirici. :) Vitamin veya mineralin eksik olmasının 2 sebebi vardır. Ya beslenme ile alımda azalma (veya alınanın kullanılmasında bir sorun) olmuştur veya ihtiyaç artmıştır. Her iki durumda da bu vitamin/mineral eksikliğine yol açan esas sebebi bulmak ve önce o sorunu ortadan kaldırmak gerekir. Matematikte aynı anda havuzu dolduran ve boşaltan, müsrif musluklara sahip saçma havuz problemleri gibi. :) Öte yandan sürekli “Aman bir şeyim eksildi mi?” endişesiyle kendimizi teste boğmayı da mantıksız buluyorum. İhtiyacın arttığı hallerde (örneğin büyüme gelişme çağındaki çocuklarda, gebelerde ve süt veren annelerde) “doktor önerisiyle” vitamin ve mineral desteği almakta fayda var.

- Demir damlalarının, şuruplarının içeriğindeki paraben ve türevi koruyucuların zararı var mıdır?

Parabenler bir süredir büyük tartışmalara sebep oluyor. Aynı aşılar gibi. :) Parabenler, gıdalarda, ilaçlarda ve kozmetik ürünlerde antimikrobik etkileri nedeniyle 1924'ten beri tüm dünyada, koruyucu amaçlı ve çok düşük dozlarda yardımcı madde olarak kullanılıyor. Bu maddelerin kullanımı 76/768/EEC numaralı Avrupa Birliği Kozmetik Direktifinde belirlenmiş ve kozmetik ürünlerde koruyucu olarak tek bir tür paraben kullanılacaksa en çok %0.4, birkaç paraben karışım halinde kullanılacaksa %0.8’e kadar kullanılmasına izin verilmiştir. İlaçlarda ise genellikle %0.25 konsantrasyona kadar kullanılmaktadır. Parabenlerle ilgili Avrupa İlaç Dairesi’nin açıklamalarını oldukça önemsiyorum. Bu açıklamada metil paraben ve etil parabenin endişe duyulacak herhangi bir problem teşkil etmediği belirtilmiş. Öte yandan propil ve bütil parabenin insanda yapılmış çalışmalarla gösterilen etkileri ile ilgili bilgiler sınırlı. Fakat yapılan hayvan deneylerinde “yavru hayvanlarda” görülen üreme organlarının gelişim bozukluğunda etkisi olabileceği düşünülmekte. Bu bilgiler ışığında uzun yıllardır ilaçlarda özellikle metil ve etil paraben kullanıldığını da eklemem gerekiyor.
Özellikle içerdikleri doz yönünden kullandığımız kozmetikler bu açıdan daha fazla risk taşıyor. Mide asidinde parabenler sinidirilip etkisizleştirilirken, cilt yoluyla alındığında direkt kana geçme şansı oluyor. Bu adresten son güncellemeleri takip edebilirsiniz.


- Bizim ülkemizde ya da yurt dışında satılan, bilinen bitkisel özlü demir preparatları var mı? Varsa bunların güvenilirliği ne kadar olur?

- Bu sorunun cevabına geçmeden önce biraz hikaye (!) anlatmam gerekiyor. Demir kanda oksijen taşınması başta olmak üzere vücuttaki pek çok önemli göreve sahip bir element. Demir yiyeceklerde 2 formda bulunuyor: hem ve nonhem demir. Hem demiri adından da anlaşılabileceği üzere hemoglobin kaynaklı. Yani kırmızı et, balık, kümes hayvanları gibi kana sahip yiyeceklerde bulunur. Mercimek ve fasulye, ıspanak vs gibi  yiyeceklerdeki (bitkisel)  demir ise nonhem demir adını alır ve hem demirinden farklı bir yapıdadır. 

Tablodan görebileceğiniz gibi “EN KRAL” bitkisel üründe bile ortalama demir emilimi %4 
civarındayken “bitkisel” olduğunu iddia eden bir demir ilacının günlük ihtiyacı karşılaması çok makul ve mantıklı gelmiyor.
Öte yandan şu anda kullanılan demir ilaçlarından “mantık olarak” ne farkı olduğuna anlam veremiyorum açıkçası. Sonuçta bu tarz bir ürüne yönelme amacı “doğallık” (veya sentetikten uzak durmak) ise bu bildiğimiz epic fail. Şurup veya tablet haline getirilmiş herhangi bir şeyin “ doğal” veya “bitkisel” olması imkansız.
Demir  ilaçlarına başlamışken çok önemli bir konuyu vurgulamam gerekiyor. Demir eksiliği dünyada ve Türkiye’de çok sık görülmesine rağmen tıp fakültelerinde çok özet geçilen bir konu. “Demir eksikliği sık görülür, öncelikle altta yatan sorun çözülmelidir ve tedavide demir verilir”. Verilen demir preparatı tedavinin en önemli kısmıyken maalesef özetin kurbanı oluyor. İnsan vücudunda demir fizyolojik olarak +2 değerlikli olarak emiliyor. İster hem demiri olsun ister nonhem isterse de ilaç olarak alınan demir her halükarda +2 değerlikli olmak zorunda. +3 değerlikli demir mide asidinin yardımıyla +2 değerlikliye dönüşüyor ve bu şekilde emilebiliyor. Bu yüzden bitkisel kaynaklı demirlerin emilimi hem demirine göre daha az. Aynı şekilde ilaç olarak verilen demir de +3 değerlikli ise vücudun bundan yararlanma oranı oldukça düşüyor.
Bu yüzden gerek Dünya Sağlık Örgütü gerek önemli tüm tıp kitapları ve bilimsel yayınlar demir tedavisinin +2 değerlikli demir içeren ilaçlarla gerçekleştirilmesini öneriyor.
Açıkçası ben eşimin hamileliği süresince takip eden hekimi ve kızımı takip eden hekimi bu kritere göre seçtim. Kızımı, ilk anda +3 değerlikli demir reçete eden hekimin takip etmesini istemedim. Tabi meslektaşlarım bana kızacaktır ama bu kadar basit bir hususta sıkıntı yaşayacağım hekime güvenemedim açıkçası.
Peki neden hekim +3 değerlikli yazıyor? Bu sorunun iki cevabı var. Birincisi “demirin emilim mekanizmasından ve bilimsel gerçeklerden bihaber”, ikincisi de zaten sürekli pimpirik olan anne babalarla uğraşmak istememesi ve +2 değerlikli ilacı tolere edememe (yan etki gözlenme) durumu karşısında hiç ilaç almaması yerine çok az da olsa alabilmesini sağlamak.
+3 değerlikli demirin düşük emilirliğine karşın oldukça az ishal/kabız yapma ihtimali var. Bu da hekimlere anne babaların şerrinden korunma imkanı sağlıyor. Çünkü +2 değerlikli demiri tadından veya sonrasında ortaya çıkabilen ve ilacın kesilmesiyle düzelen ishal veya kabız yapabilmesi yüzünden anneler ilacı kesebiliyor.

- Demir eksikliği için takviye kullanmak yerine, sadece beslenme düzeni ile demir değerlerini normale çekmek mümkün mü? Birçok anne demir damlaları veya şurupları kullanmaktansa bu yöntemi tercih ediyor.

- Sağlıklı bir yetişkin yiyeceklerle günlük 10-20mg/dl demir alır. Bunun yalnızca yaklaşık %10’u emilir ve vücuda alınır (1-3mg) ve günlük 1 gr standart olarak kaybedilir. Tabii ki özellikle adet dönemlerinde kayıp miktarı, dolayısıyla da ihtiyaç artar. Bu nedenle kadınlarda demir eksikliği oldukça sık görülür. Bunun yanı sıra bebeklerde ve büyüme gelişme çağındaki çocuklarda da  büyüme gelişme için kullanılan demir miktarı arttığından ihtiyaç da artmakta.  Tablodan da görebileceğiniz gibi 7 aylık bir bebeğin demir ihtiyacı 20 yaşındaki bir erkekten %30 civarında daha fazla. Özetle hamilelik, emzirme dönemlerinde annelerde ve büyüme gelişme döneminde bebeklerde er veya geç demir takviyesi almak zorunda kalınıyor.




Bir süre sonra aldığınız demir ihtiyacınızı karşılayamayacaktır. Eğer demir eksikliği görüldüyse yiyecek içecekle bu eksikliği kapatmak güzel bir hayal. Tabii günde 4 kilo çok az pişmiş biftek, 500gr az pişmiş ciğer yiyebiliyor ve yedirebiliyorsanız başka :)

- Türklerde demir eksikliği genetik deniliyor. Fakat Türklerden kastın ne olduğunu ben kozmopolit coğrafya içinde tam olarak çözemiyorum. Bu genetik yatkınlığı bizim için izah edebilir misin?

- Demir eksikliği genetik bir sorundan ziyade sosyoekonomik düzeyle ilgili bir sorun. Türkiye’de ve dünyada bu kadar yaygın olmasının en büyük sebebi sosyal adaletsizlik. Demirden zengin yiyeceklerle beslenemiyorsanız demir eksikliğiniz oluyor. Olay bu kadar basit. (Veganlarınki tamamen kişisel tercih. Açıkçası veganları da kızdırmak istemem :) Ama onların da demire ihtiyacı var.) Bunun yanı sıra 2000’lerin başında, ince barsakta demir emilimini kontrol eden bir hormon olan hepsidin keşfedildi. Hepsidinin genetik varyasyonları nedeniyle, demir metabolizmasının kişiden kişiye farklılaştığı söylense de sonuçta hala demir eksikliğinin en büyük sebebi yetersiz demir alımı.

- Çocuğumuzu büyütürken demir eksikliği için ilk yapılan tahlil yanılmıyorsam 1 yaşında yapılan kan tahlili. Peki eksik çıktı ya da çıkmadı, iki durumda da tekrar ne zaman bakılmalı ve bu ne zamana dek böyle devam etmeli?

Açıkçası bu sorunun muhatabı klinisyenler. Benim kızıma 7. aydan itibaren standart +2 değerlikli demir verdim. 1. yaşta yapılan tahlilde kan değerleri normal çıktığı için ve küçük hanım ciğer başta olmak üzere tüm et ürünlerini fazlasıyla tükettiği için tedaviyi kestim. 3. yaşında tekrar bir kan tahlili verip duruma göre tedaviyi değerlendirmeyi düşünüyorum. Öte yandan eğer kan değerleri düşük çıksaydı veya bu sürede beslenme ile ilgili sıkıntılarımız olsaydı, demir tedavisine yine doktor kontrolünde başlamayı tercih ederdim. Belirti arasaydım, gece terlemeleri, ciddi solukluk, fiziksel aktivitelerde yorulma gibi belirtileri gördüğüm anda yine doktora başvururum açıkçası.

- Geçenlerde bir seminerde demir içeren pekmez, ıspanak gibi gıdalarla süt ve süt ürünleri tüketiminin aslında sakıncası olmadığını öğrendik. Verilen örnek, ıspanaktaki demirden faydalanmak için zaten bebeğin bir oturuşta yarım kilo ıspanak yemesinin gerekliliğiydi. Yani üzerine yoğurt döksen ne olur, dökmesen ne olur gibi bir yaklaşım vardı. Fakat sanıyorum preparat (damlalar, şuruplar/takviye) kullanımında buna dikkat etmek gerekiyor. Bize demir eksikliği önlem ya da tedavisi için preparat kullanırken nelere dikkat etmemiz gerektiğini anlatır mısın?

- Bazı gıdalar demirin emilimini artırırken (C vitamini gibi) bazıları azaltıyor. Azaltanlarda ise liste oldukça uzun; kalsiyum içeren yiyecek ve içecekler (süt ve süt ürünleri), çay, kahve, fitik asit içeren tahıllar (tahılların pek çoğu), çinko vs. Bu sebeple ideal tedavide demir ilacının alımıyla bu yiyeceklerin arasına 2 saate yakın bir süre koymak gerekiyor. Fakat anneleri bu konuda en çok zorlayan, günde neredeyse 6-7 öğün beslerken (emen ve hele ki ek gıdalara geçen çocukların) hangi ara demiri alacağı konusu. Ben emzirme döneminde kızıma demir verirken sabah ilk beslenmesinden 2 saat sonra ve gece biz yatmadan önceki son beslenmesinden 2 saat önceyi tercih ediyorduk. Ek gıdaya geçmiş bebekte demiri, portakal suyu vs içtiği öğünde vermek aslında en mantıklısı. Bu durum sizi çok fazla zorluyorsa 2 saatten daha az süre bekleyip de verebilirsiniz ayrıca. Neticede mutsuz ve kafası karışmış bir anne en az demir eksikliği kadar bebeği etkiler. (fulden'in notu: iciniz eridi di mi, yaaa:) 
Daha önce söylediğim gibi bitkisel kaynaklı demirden (+3)  vücudun faydalanma oranı çok düşük. Bu sebeple seminerde konuşan kişiye %100 katılıyorum. :)

- Demir eksikliğinin kesin belirtileri var mıdır? Yani mesela her çocuğun mu uyku düzeni, sinirleri bozuk olur? İştahsızlık ya da soluk renk kesin belirtiler midir? Bunu yanında ne gibi belirtiler görülebilir?

Belirtiler demir eksikliğinin derecesiyle oldukça ilgili. Sadece demir depoları boşalmış ve kan değerleri normal bir bebekte hiçbir belirti gözlenmezken, depoları tamamen boşalmış hatta kan değerleri bozulmuş bir bebekte tüm belirtiler gözlenebilir. Bebeğinizde (ve tabii kendinizde) solukluk, halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, aşırı sinirlilik, bazen aşırı terleme, dilde şişme, ağrı, taş toprak yeme vs, (annelerde saçlarda cansızlık, tırnaklarda kırılma, çok çabuk yorulma) görülebilir. Ama en doğru ve güvenilir tanı kan sayımı ve demir/demir bağlama kapasitesi/ferritin ölçümüdür.

- Doktorlar arasında demire olan yaklaşım farkı neye göre oluyor sence? Benim yakın bir arkadaşımın çocuğu, 4 aylıkken başlanan demir damlasından hiç kullanmadı, doktoru, test yapılmadığı halde içmesini istemedi. Üstelik bir yaş tahlillerinde çocuğun demiri gayet yeterli durumda çıktı. Öncelikle benim doktorumla onun doktoru arasındaki yaklaşım farkı sence nedir ki benimki içmesini şart koştu. Ve benim çocuğumla onun çocuğu arasında nasıl bir fark var ki, benimki içtiği halde demir eksik çıktı, onunki ise tosun gibi :D

Sosyoekonomik düzeyden beslenme alışkanlıklarına çok şey etkiliyor demir seviyesini. Açıkçası doktorların bu yaklaşım farkı tamamen kendi klinik deneyimlerine dayanıyor bana kalırsa. Tamamen gözlemsel tamamen random yani. Belki de günahlarını alıyorum, bilemiyorum. Ama nasılsa sorun değil, demir eksikliği çıkarsa da demiri veririz olur biter diye düşünüyor da olabilirler. (cerrah mantığı diyorum ben buna)
Çocukları başkalarının çocuklarıyla karşılaştırmak, onunkinde demir normal çıktı benimkinde az çıktı, benimki 8 aylıkken yürümeye başladı onunki 1 yaşında 30’a kadar sayıyor vs’den mutsuzluk yaratmaya gerek yok.  Her çocuk farklı genetik materyalle doğuyor, farklı sosyokültürel çevrede yetişiyor, farklı özelliklere sahip yani. Belli bir yaşa kadar (mesela 4 yaş) çocuklar arasında çok bir uçurum doğduğuna inanmıyorum (istisnalar kaideyi bozmaz). Bence her çocuğu kendi başına bir birey kabul edip o şekilde değerlendirmek yerinde olacaktır.

Demir preparatları ishale yol açar mı? Bu panik olmamız gereken bir durum mu?

- Demir ilaçları ishale veya kabızlığa yol açar, erişkinde dahi. Hatta demir kullandığı sürece simsiyah bir kaka görmeye alışın. Bu korkulacak bir durum değil. Çoğunlukla demiri verdiğiniz zamanı değiştirmeniz bile ilacı kesmeden bu sorunun ortadan kalkmasını sağlayabilir. O yüzden panik olmaya gerek yok. Yine kendi kızımdan örnek vereyim, 7. ayında demir tedavisine başladım (marka da vereyim mi bilmiyorum ama Ferro Sanol damla). Doktorumuz bile verirken “tadını sevmeyebilir, bulantı kusma yapabilir, ishal veya kabızlık yapabilir” diyerek uyardı. Hatta doğduğundan itibaren uzunca bir süre reflüsü olan bir bebekti kızım. Fakat ilacı kullandığımız süre boyunca şaşırtıcı bir biçimde ilacı severek içti ve herhangi bir yan etki ile karşılaşmadık.

- Demir eksikliği olmayan çocukların da demir kullanmasını isteyen doktorlar, demir depolarının dolması için mi bunu tavsiye ediyor? Demir depoları ne kadar zamanda dolar ve eğer demir eksikliğine genetik yatkınlık yoksa gene de damlalara devam etmek gerekir mi?

- Demirin vücuttaki depolanmış haline ferritin diyoruz. Vücut bu depoyu sürekli dolu tutmaya çalışır. Fakat ihtiyacın artmasına karşın demir alımının artmaması durumunda vücut ihtiyacı karşılamak için bu depoyu devreye sokar. Depo boşalana kadar kan değerlerinde bozulma gözlenmeyebilir. Bu yüzden demir eksikliği olan çocuklarda kan değerleri düzelse dahi 3-4 ay daha demir tedavisine devam edilmesi gerekir. Temkinli olmaktan zarar gelmez yani :)

- Demir eksikliği tedavisinden sonra demiri bırakınca vücudun demiri bağlayamaması durumu oluyormuş. Böyle olursa ne yapmak lazım? Bir ömür demir mi içeceğiz :)

Bize öyle bir bilgi gelmedi :)

- Aile sağlık merkezlerinde bedava dağıtılan Ferrum’un içinde paraben olması annelerin canını sıkıyor ama bir de genel bir Sağlık Bakanlığına güvenmeme, sürekli komplo teorisi üretme durumu var. Aile sağlık merkezlerinde bedava verilen ilaçlara güvenebilir miyiz?

Parabenle ilgili kısma daha önce cevap vermiştim, bedava verilen ilaçlara güvenme konusuna gelince, aynı ilaçlar eczanede de satılıyor. Sağlık Bakanlığı bedava dağıttığı ürünleri ihale yoluyla alıyor. Yani eczanede satılanla aile sağlığı merkezinde dağıtılan aynı ürün. Ayrıca devlet ihaleyle aldığı ürünleri çok sıkı şekilde denetliyor. Burada soru daha önce ASM’lerde dağıtılan Ferro Sanol’ün neden toplatıldığı olacak. Açıkçası bakanlık bununla ilgili net bir açıklama yapmadı. Firmadan öğrendiğim kadarıyla da ürünün bir partisinde depolama şartlarından doğan bir sorun yaşandığı. Yani sonuçta öyle veya böyle her ne kadar Sağlık Bakanlığı’na ekstra mesafeli olsam da ve yürüttükleri sağlık politikasına katılmasam da demir tedavisi ile ilgili bu süreçlerini destekliyorum. (keşke +2 değerlikli demir dağıtsalar diyorum sadece)

- Demir normal, demir emilimi de normalken ferritin düşükse, demir preparatı kullanmalı mı, kullanmamalı mı? Çünkü bu spesifik durumlarda doktorlar gene ikiye ayrılıyor. Sence ne yapmalı?

- Bu soruya da az önce cevap verdim. Ferritin yani depo demiri azalmışsa bir süre sonra kan değerleri de bozulacaktır. En güzeli her şeyin tam, yerli yerinde olduğu hali bence :)

- Çok net bir soru; içirdiğimiz pekmezin demir anlamında bebeğe ne kadar faydası var?

Çok net bir cevap vereyim, ciğerin, etin, balığın, tavuğun yanında hiçbir değeri yok. Bu kırmızı renkte olduğu için domatesin kan yapacağı inanışından farksız. En iyi demir etten gelen demir.  :)

- Cevapların için çok teşekkür ederim. Zaman ayırdın bize, analara nur oldun yağdın.

- Rica ederim ne demek, her zaman. (gülüşmeler) [bu kısmı da ben ekledim, idare edin roportaj iste ya!]

sevgiler, opucukler.

Thursday, July 26, 2012

haydi cocuklar asiya! (klişelikten öldüğüm an)


her sey sevgili mine'nin "ben rota'yi yaptirmiyorum, gerek duymadim" demesiyle basladi. o dakikaya dek asilar hakkinda "vucuda zerk edilen zayiflatilmis virus" tanimi disinda hicbir sey bilmeyen, merak da etmeyen, haliyle asi karsiti hareket hakkinda bir fikir sahibi olmayan ben de, adeta hiyara tuzla kosarcasina, "aa oyle mi, niye ki" falan dedim. oyle ya, karsimdaki insan koskoca tohtur, okumus insan, bir de cefakar ana olunca, bilgileri, soyledikleri cok degerli oluyor. (ne kadar degerli oldugunu begul'un kati gidaya gecisinde 2 doktorunu da pek sallamayip, mine ne derse onu yapmamdan anlayin) "biz eski asi programini takip edicez galiba, bir de bu asilar metal falan iceriyor, cok da fazla oynamamak lazim immun sistemle" diyince, dogumdan o gune dek 2xHBV, 1 BCG, 2xKarma, 2xPnömokok asisi olmus kizimi ellerimle hasta ettigim paranoyasina kapilip, onume gelen herkese asilarla ilgili sorular sormaya basladim.

su noktada belirtmeliyim ki, en basta yola bir yazi yazmak hevesiyle cikmadik, sadece arastiriyorduk, kendi capimizda takiliyorduk; fakat sonradan, asilar hakkindaki bilgi yetersizligini ve kirliligini gormemiz, asi karsiti hareketin meydani bos bulmuscasina at kosturmasi (bunu kotu anlamda yazmadim aslinda ama gercekten oyle) ve bircok annenin bu ugurda (neredeyse bizim de yapacagimiz gibi) bebeklerini asisiz birakacagini fark etmemiz, bizi de bir yazi yazmaya itti. (surekli "biz" diyorum cunku; her ne kadar ben bu yaziyi tek basima yazsam da, 2 haftayi askin bir sure boyunca onumuze gelen ve daldan dala atlayarak buldugumuz her makaleyi, yaziyi, fikri 7/24 okuyarak, tatmin olmayip 2'si enfeksiyon hastaliklari uzmani olmak uzere baska 3 doktora danisarak, hem asi karsiti, hem de asi yanlisi, konuya hakim kisilere mailler atip yanit bekleyerek, yurt disinda yasayan arkadaslarimiza, o ulkelerdeki doktorlarin tutumlarini sorup ogrenerek, elimizdeki bilgileri maille paylasip, whatsapp'ta sarj bitirmecesine tartisarak mineyle beraber yaptigimiz bir arastirma bu.) amacimiz, baska annelerin de konu hakkinda bilgi sahibi olmasi, gerekli bilimsel kaynaklara ulasmasi ve tibbi olmaktan uzak, anlasilir bir anlatima kavusmasi. bu blogun fazlasiyla hit aldigindan daha once bahsetmistim, maksat sinsiler de faydalansin (asdfghjkl)

bu konuda arastirma yaparken, benim sansim, google aramasi disindaki bir tesadufle yalansavar'in karsima cikmasi oldu. zira asilar ve yan etkilerini o ana dek maalesef sadece asi karsiti harekete dahil -ya da yelpazenin o tarafindaki diyeyim- sitelerden ve kisilerden dinliyordum. tam da ikna olmaya baslamisken, tamamen bilimsel arastirmalarla donanmis bir yazi dizisiyle¹ ² ³ karsilastim ve bu benim icin donum noktasinin basi oldu. sitedeki makalelerin altina yaptigim yorumlar, asiyla ilgili yazilari yazan dr. isil hanim tarafindan islerinin yogunlugu nedeniyle yanitlanamadiginda, sitenin baska bir yazari olan bahadir bey bana mail atip, "isil bu hafta cok yogun oldugu icin, yorumunuzu yanitlamasi uzun surebilir, anne oldugunuzu yazmissiniz, eger asi zamaniniz yakinsa, kafanizdaki sorulari elimden geldigince ben yanitlayim, boylece yavrunuz asisiz kalmasin" diyerek ve bence son derece ince dusunerek, bir mail trafigiyle tum sorularima uzun ve anlasilir sekilde yanit verdi. iste yalansavar'a ve yazar kadrosuna olan hayranligim da boyle basladi diyebilirim. zaten buraya yazacaklarimin buyuk cogunlugu da, yalansavar sayesinde ulastigim bilgilerden ibaret. ben ek olarak birkac ingilizce kaynaga ve yalin turkce kaynaklara egildim, zira yalansavar'daki kaynaklarin tumu ingilizceydi.

bu konu dalli budakli oldugundan, yazi da uzun surecektir. her firsatta belgelerle konusacagiz, kemal kilicdarogluculuk oynayacagiz, hazirsaniz basliyoruz.

once, benim kadar bilgisiz olmadiginizi varsayarak, "asi nedir"in ozetini geceyim. totik yavrularimiza yaptirdigimiz ve bizim de zamaninda oldugumuz asilar, belli basli hastaliklara karsi vucudun direnc gostermesi amaciyla, zayiflatilmis ya da öldürülmüş viruslerin kas ya da damar yoluyla (bazen de agizdan damla seklinde) vucuda verilmesidir. asilar hasta kisilere yapilmaz, cunku tedavi amacli degildir. ancak risk altindaki ve saglam durumdakilere yapilir. asilarin nasil uretildigine, buradan bakabilirsiniz.

polio'sunu boyle yaptilar kizima


Turkiye'de, Saglik Bakanligi'nin zorunlu kildigi asi programi budur:

BCG 2. Ay
Hepatit B 0, 1, 6. Ay
Difteri- Asellüler Boğmaca – Tetanoz 2, 4, 6 ve 16-24 aylarda 4 doz (DTP)
Hemofilus influenza Tip B 2, 4, 6 ve 16-24 aylarda 4 doz (HIB)
İnaktive polio 2, 4, 6 ve 16-24 aylarda 4 doz, sonrasında 4-6 yaşta (IPV)
Konjuge pnömokok aşısı 2, 4, 6 ve 12-15 aylarda 4 doz
Kızamık- Kızamıkçık- Kabakulak (MMR) 12-15 ayda ve lköğretim 1. Sınıfta (4-6 yaş)
Td (Difteri-tetanoz) İlköğretim 1. Sınıf (4-6 yaş) ve 8. sınıfta

Sağlık Bakanlığı’nın rutin aşı tablosunda yer almayan, isteğe bağlı uygulanan aşılar budur:
Suçiçeği (varicella) 12-15 ay ve 4-6 yaş (2013’de rutine girecek)
Hepatit A 12. Ay ve 18. Ay (2012 Temmuz itibariyle rutin)
Pnomokok (PPSV) 2 yaş sonrası
Rotavirus 2, 4, 6. ay ya da 3, 5, 7. ay
Meningokok 2 yaştan sonra
HPV 9 - 26 yas arasi sadece kadinlar
Influenza her yıl 

benim gibi igneden tirsan, enjektoru 200 metreden gorunce tansiyonu oynayan biriyseniz, bebek olmadiginiza dua edeceginiz kadar fazlaca asi var, evet. ama yalniz degiliz; diger gelismis ulkelerdeki asi programlarina hemen buradan ulasabilirsiniz. her ulkenin kendi asi programi var ve bu programlar, o ulkede gorulen hastalik sikliklarina, risk faktorlerine gore belirleniyor. programdaki farkliliklarin sebebi bu, yoksa bizim ulkemizde yaptirilan bir asi orada yaptirilmiyor gibi bir durum soz konusu degil. bir hastaliga karsi asi olmak, o hastaligi hayatiniz boyunca hic gecirmeyeceginiz anlamina gelmiyor. mantik gene cok basit, fark, o hastaligi asisiz insanlara gore son derece hafif atlatmaniz ve ölme riskinden uzak kalmanizdir. 

asilarin cesitli yan etkileri var, en bilinenler sunlar -ki bunlari doktorumuz asiyi yaparken bize soyluyor: asilanan bebeklerin atesi yukselebiliyor, halsizlik, asi yerinde kizariklik, hassasiyet, mizmizlik gorulebiliyor. ampirik hadiseler katmak istemesem de, anektodal konusmak istemesem de, benim kizim tek basina kriter sayilmayacak olsa da, 6 ayliga dek yapilan hicbir asisinda, 37.3'e yukselen ates disinda bir belirti ben gormedim. oh oh diye gobek attik evde, asi gunlerinin diger gunlerden en ufak farki olmadi. yukselen ates ise, sikinti verici bir mevzu degil. zira bu, bagisikligin tetiklendigini gosteren bir belirti. Daha ciddi bir yan etki var, bunu House M.D. izliyorsaniz iyi biliyorsunuzdur :) Guillain Barre Sendromu. bu kismi Dr. Isil Arican'in bana verdigi bilgiden aynen alintilamak istiyorum: 

"Aşılar nedeniyle ortaya çıkan önemli bir otoimmun bir sendrom var: Gullian Barre Sendromu. Bu hastalık virüsleri yok etmek için tetiklenen bağışıklık sisteminin, aşırı aktive olması sonucunda kasları hareket ettiren sinirlere saldırması sonucunda ortaya çıkıyor. Yakalanan kişide kas güçsüzlüğü ve felç ortaya çıkıyor, solunum yetmezliği gibi ciddi tablolara da neden olabiliyor. neyse ki geçici bir durum ve tedavisi mümkün. tedavi olan kişiler tamamen iyileşiyorlar. Literatürde aşı sonrası çok az sayıda da olsa Guillain Barre sendromu olan kişiler var, ama görülme oranı çok düşük. Aşı Yan Etkileri Bilgilendirme Sistemi (Vaccine Adverse Event Reporting System -VAERS)‘ne göre aşı sonrası GBS oluşma riski 1 Milyon kişide 1 civarında. VAERS verilerine göre 2009 yılında uygulanan 46.2 milyon doz aşıya bağlı ortaya çıkan GBS vaka sayısı 12 adet. Bu 12 vakadan sadece 4 adedin tanısı 2009 yılı sonu itibariyle kesinleşmiş GBS. İşin ilginç yanı, GBS viral enfeksiyonlardan sonra da ortaya çıkabiliyor, hem de viral enfeksiyonlardan sonra görülme sıklığı çok daha yüksek: 100 bin kişide 1 kişi. Yani GBS önemli bir hastalık da olsa, çocuklar aşılanmayıp viral enfeksiyon geçirdiklerinde GBS’ye yakalanma ihtimalleri daha yüksek."


cici

simdi yavas yavas  bizi asilara mesafeli yaklasmaya, kasimizi kaldirip bakmaya iten bilgi kirliligini temizleme isine giriyoruz. 

benim kafami en cok kurcalayan kisim, asilarin icerigiydi. cok normal aslinda, bizler, civayi civa, aluminyumu aluminyum gibi algiliyoruz, ilk etapta damardan civa zerk edilmesi, gozumuzun onune terminator 2 filmini bile getirebilir (tamam bunu abarttim). asi iceriginde maymun bobregi dokusu, yumurta proteini, formaldehid falan goren biri ne dusunur? "damardan maymun geni zerk ediyorlar, allahim igreeeenc, ne alakasi var, hani zayiflatilmis virus veriyolardi ha?" falan der degil mi? arkadaslar, hemen o kafadan cikiyorsunuz, hemen lutfen. yok cikmam falan diyorsaniz, en yakin markete gidin ve bir ciklet kutusunun icerigini okuyun. ya da o kadar uzaga gitmeyin, tuvalet masanizin uzerindeki en pahali kremin icerigini inceleyin. sacinizi boyatirken kuaforden boyanin kutusunu isteyin. hicbiri olmadi mi, o zaman aluminyum folyoyla korumak icin sardiginiz her besin maddesinde beni hatirlayin. asilarda koruyucu maddeler kullanilmak zorunda. bunlar asilarin steril kalmasini sagliyor. ayrica, asilarin uretim yerleri hep cok eksantrik; tavuk embriyosu mesela! fare beyni dokusu mesela! ciddiyim, alin kendiniz bakin burdan. ama bebekken, cocukken o kadar asilari olup olup, simdi sagliginizin doruk noktasindayken, "iyy maymun, fare" demeyin lutfen. konuya cok tiksinc girdim ya, asagidan devam ediyorum :o

her asinin icinde, eser miktarda koruyucu madde/ler bulunur. herkes thimerosal pesinde ama, ben basindan beri nedense aluminyuma takmistim :D burada tek tek butun maddeleri incelemeyecegiz tabii ki, o kadar deli olsam, bogazici molekuler biyolojiyi bitirir yale'de master yapardim herhalde. ama aluminyum ve civa, uzerinde en cok durulan ve lafi edilen iki maddeyken, bunlara biraz bakalim. (zaten American Academy of Pediatrics (AAP) de boyle yapmis, ah hep bu anneler yuzunden)

aluminyum, dogada en cok bulunan metal. hepatit A, hepatit B, DTP, HIB ve Pnömokok aşılarında mevcut. diger asilarda olmama sebebi, canli virus iceren asilarda kullanilamamasi. yaklasik 70 senedir, adjuvan (yani bagisikligi artirici madde) olmasindan oturu asilarda kullaniliyor. bebekler, ilk 6 ayda tamamladiklari asilardan, toplamda 4 miligram aluminyum aliyorlar. iste aluminyumun bu kadarinin toksik olmasi pek mumkun degil, zira bebeklerin ilk alti ayda anne sutunden aldiklari aluminyum miktari toplamda 10 miligram, formul mamadan aldiklari toplam miktar 40 miligram, hatta soya bazli "organik ve dusunceli anne" formul mamasiysa, bu miktar toplamda 120 miligrama cikiyor. bu noktada 4 miligramin lafini etmeyelim.

benim aklimdaki soru, aluminyumun adjuvan olmasi sebebiyle otoimmuniteyi yanlis yonde etkileyip etkilemeyecegiydi, ki bunu arastirmak da hem kendisi doktor olan, hem de fazlasiyla doktor taniyan mine'nin isiydi :D yazinin basinda bahsettigim iki enfeksiyon uzmani burada devreye girdi. gerekli makaleler bulundu, okundu. sahsen kendime de sasirdim, zira guzel noktaya deginmisim :D saka ya tamam ciddiyet. nasil ki, grip asisindan sonra cok cok kucuk bir olasilik da olsa, Guillian Barre Sendromu gorulebilir dedik, iste MMR sonrasi immun trombositopenik purpura (ITP), Hepatit B aşısı sonrası Multipl Skleroz (MS) görüldüğünü söyleyen araştırmalar var. Gene bu bebeklik aşılarıyla etiyolojik zemininde otoimmunite tasiyan Tip 1 Diyabet  (seker hastaligi) iliskisini sorgulayan calismalar var, ama rahat olun; hicbir somut kanit bulunmus degil. Conclusionlardaki genel sonuc, "iliski gorulememistir" seklinde. ozellikle ITP ile ilgili olan bir arastirmada 2 milyona yakin vaka incelenmis, MMR ile ITP arasinda nedensel bir iliski gosterilememis.

aluminyum ile kabaca hasir nesir olduk, simdi thimerosal'a gecelim ve bu vesile ile zaten asi karsiti hareketin de kaynagina inecegiz. ama oraya inmeden once, sunu izah etmeye calisayim, asilardaki maddelerin tumunu, su ya da bu sekilde biz zaten aliyoruz. havadan, topraktan, yediklerimizden, ictiklerimizden vs. bu yuzden, orada formaldehit gorup de, "aman beni zehirliyorlar!" diye dusunmek hayli yersizmis, bilincsizceymis. neyse konuya donuyorum.


cok sirin diil mi? konuyla alakasi yok, anne-kiz izlenimi veriyo, hosuma gitti koydum :o 


thimerosal, (thiomersal, mercurothiolate) etil-civa bazli bir koruyucudur. basit bir anlatimla, asi icinde bakteri ve mantar olusumunu onlemek icin kullanilir. thimerosal'in bugunku kotu sohretine sahip olmasi, artik doktorluk yapma yetkisi alinmis olan dr. andrew wakefield'in bir sabah erken uyanip "dur lan bi ortaligi karistirayim da, dunya degerli vaktini ve parasini sacmasapan bi teoriyi temizlemek icin harcasin, otistik cocuklarin da anasi babasi kendine bir gunah kecisi bulsun, ben de parsayi kaldirayim" demesi ve saygin bilim yayin organi lancet'ta son derece anlamsiz bir arastirma makalesi yayinlamasiyla dogrudan alakalidir. benim burada uzun uzun anlatmayip bu sekilde ozetini gececegim bu hikayenin sonucunda, maalesef cesit cesit ulkede bilim adamlari degerli enerjilerini thimerosal'in otizme sebep olmadigini kanitlamak icin arastirmalar yapip debelenerek kaybetmistir, buna ragmen bu dunyada israrla asilarin hasta ettigini anlatarak ortaligi ayaga kaldiran, analar, babalar, hatta doktorlar vardir. dedigim gibi tekrar yazmayacagim, detaya ben inmeyecegim, cunku inersem gelisine saydirmaktan korkuyorum zira ben isil hanim ya da bahadir bey kadar sabirli degilim. butun internet, andrew wakefield ve arkasindan onun yarattigi kaosu kullanarak kendine paye cikaran Mark ve David Geier'in sahtekarliklarinin hikayesini anlatiyor. hatta siz simdi usenirsiniz diye ben size gerekli linkleri vereyim, kendiniz lutfen okuyun. bu bir, bu iki, bu uc, bu dort.

asilar ve otizm konusunda sinirlerimin tavana vurmasinin en buyuk sebebi, benim de bu asilari olan bir kizimin olmasi. kimsenin tuhaf tuhaf desteksiz atip, konusup aklimi karistirmaya hakki yok. ben paranoyak bir anne olabilirim, bu tarz arastirmalari yapacak kadar dile hakim olmayabilirim, her sey olabilir. bazi seyleri sorgulamak elbette guzel, suphecilik, arastirmacilik, bunlar sevdigimiz seyler; ama bu suphecilik ve arastirma ruhuyla internet gibi bir deryada sadece asi karsiti insanlarin yazdigi sacma sapan desteksiz yazilari okuyorsaniz, o zaman sizinki arastirmacilik suphecilik degil, kendine destek bulma cabasindan ibaret olur maalesef. kizmamda baska sebepler de var, bunlarin basinda, hasta cocuklarin ailelerinin duygulariyla oynanmasi geliyor. bir diger sebep, kendisi de anne oldugu icin, onlarca, yuzlerce anneye ulasabilen blog yazari kisilerin, "ben cocuguma asi yaptirmiyorum, siz de yaptirmayin" diye utanmadan, sikilmadan, "kimsin arkadasim sen, sifatin nedir senin?" diye sorgulatacak sekilde onu bunu gaza getirmesi, korkutmasi. benim gibi gaza geldikten sonra bi sekilde arastirma yapip olayin aslini ogrenmek icin zaman ve atp harcayanlar gene iyi de, hic arastirma yapamayacak onlarca anneye kotu ornek olmasi. (burasi bol ad hominemli oldu gibi dusunebilirsiniz ama degil) sunu kesin olarak anlayamiyorum, asilarin otizme, hiperaktiviteye bilmemkime sebep oldugu iddiasinin uzerine, onlarca, yuzlerce arastirma yapilmis, insanlar buna cok ciddi mesai harcamis, buna ragmen, artik ABD'de resmen, "ulan biz sizinle mi ugrasicaz ya?" seklinde thimerosal kaldirilmis, otizm'deki artisin sebebi, aptallarin bile anlayabilecegi sekilde, asperger sendromu gibi hastaliklarin da otizmin spektrumuna alinmasi seklinde aciklanmis; cizelgeler var, listeler var, istatistikler var, var oglu var. iddiayi ortaya atan adamin sahtekar oldugu kanitlanmis, arkasindan gelen iki adamin sahtekar oldugu kanitlanmis, ortada, asi yaptirmayanlarin, baska insanlarin sagligini tehlikeye atma olasiligi var, aluminyumda sorun yok, thimerosal'da sorun yok denmis, ama hala, israrla, bilmis bilmis, "asilar cok kotu yeaa, yaptirmiycam" diyolar ya, afedersiniz ama, bu nasi bi sorumluluktur ve sorumsuzluktur ya. hadi kendin yaptirmiyorsun, onu anladim da, elalemin bebesini hasta edeceksin, nasi bi cesaret bu? inanamiyorum.

ayrica, insanlarin, dini sebeplerden asi yaptirmamasi, mumkundur. vegan olmalarindan kelli asi yaptirmamalari, mumkundur. bu gibi cok spesifik sebepleri olabilir anlarim. (kahrolasi humanizm anlamam gerektigini soyluyor, yoksa ne dindarla, ne veganla isim olmaz) ama sen ben gibi insanlarin, sirf "oyle hissediyorlar, boyle dusunuyorlar" diye asi yaptirmama luksleri oldugunu dusunmeleri, berbat bisey yani. gercekten, kimsenin baskalarinin hayatini, sagligini tehlikeye atmaya hakki yok. ben de kopegimin kuduz asisi olmasini istemiyorum, o zaman buna da saygi gosterin? ama kopegim gelip nazik kicinizi isirir ve size kuduz bulastirirsa, bilmem ne dersiniz?  


bu ne ya? cok komik.

asilar hakkinda, soyle soylemlere sahit oldum: "Biliyorum ki tüm bebekler 2 yaşına kadar ihtiyaç duyduğu antikorları anne sütünden alır ve bu sayede bağışıklık sistemleri güçlenir." maalesef can dostlarim, anne sütünden geçen antikorlar -ki o antikorları da annenin zamanında olduğu aşılar oluşturuyor- bebeği ancak 6 ay koruyabilir. yani mesele o kadar basit değil, bebeklerimizin bağışıklık sistemleri, neredeyse 5 yaşına dek tam olarak oluşmuyor. ozellikle ilk 6 ayda yapilan asilar, biz annelerin yuksek olasilikla gecirmedigi hastaliklarin asilari. aranizda difteri geciren var mi? kaldı ki, anne sütünden geçen antikorlar, örneğin pnömokoklara karşı yeterli koruma sağlamıyor. pnömokok, özellikle gelişmekte olan ülkelerde (Türkiye için de bu durum söz konusu biliyorsunuz, gelişmemiz 2 ileri 1 geri şeklinde malum) aşı ile engellenebilen ölümcül hastalıklara sebep olan bir bakteri. sepsis, menenjit zatürre, orta kulak iltihabı gibi birçok enfeksiyonun sorumlusu olan bu bakteri, her yaştaki insanlarda hastalığa sebebiyet verse de, vakaların %85'i, 2 yaşın altında. pnömokokla ilgili mesele şu ki, bu bakteri, antibiyotiklere karşı ciddi direnç gösterebiliyor, tedavi aşamasında zorluk çekilmesi ve ölümle sonuçlanması da bu yüzden. şu anda ulusal aşı programımıza dahil olan pnömokok aşısı, 13 ayrı hastalığa karşı savaşmayı sağlıyor. en basitinden bir pnömokok aşısı bile çoğunlukla 2 yaşın altındakileri öldürebilen 13 hastalığa koruma sağlarken, sadece anne sütünün bebekte uzun süre koruma sağladığını düşünmek biraz naifçe.

gene ayni siteden: "Biliyorum ki aşılar ağır metaller, sentetik kimyasallar, GDO proteinleri içerir, bunlar çocuğumun beyin gelişimini tehlikeye atarak hiperaktiviteye ve otizme neden olabilir." iste, burada, at kosturma mevzusuna geldik. cunku halihazirda asilar, yapilan onlarca calismaya, arastirmaya ragmen, otizmle ve hiperaktiviteyle iliskilendirilemedi. oysa metni yazan kisi biliyor. yani onca bilimadami bilmiyor, asi yaptirmak istemeyen bu kisi, kurum, kurulus, gonullu kardesler, biliyor, eminler. neyse, orayi demin gectim, bir sey demeyecegim.

son madde: "Biliyorum ki kanunen çocuğuma yaptıracağım tüm tıbbi müdahalelerde tasarruf hakkına sahibim ve çocuğumu riske atacak hiç bir uygulamayı doktorum ısrar etse dahi kabul etmek zorunda değilim. Çünkü biliyorum ki çocuğum değerli." burada da asi karsiti arkadaslar, kanunen isterlerse cocuklarina asi yaptirmayabileceklerini, cunku riskler oldugunu, yan etkiler oldugunu, doktor "evet asi yapiyoruz simdi" dese bile, isterlerse yaptirmayacaklarini ifade etmisler, cunku cocuklari degerli. super; peki asi yaptiran ailelerin cocuklari patates mi? asi yaptirmayarak cocuklarimiza deger verdik.

aşı karşıtı harekete dahil, kendince ciddi biçimde taraf olmuş kişilerin savunma argümanlarına değindik, ben daha bir sey demiyorum. siz bilmiyorsunuz ama, bu asi yazisini bir haftadan askindir yaziyorum. yazmaya basladigimda ise baslamamistim, sonra her gun is geldi, yaziyi yazmam bu yuzden aralikli ve cok uzun surdu, o kadar cok sey okudum ki, artik sinuslerim agriyo ekrana bakinca. artik bitirmek istiyorum. eger birilerinin sorulari falan varsa, isterse yorumla sorabilir. ben de elimden geldigince cevaplarim ya da cevaplayabilecek bir tip doktorunu cagiririm, o gelir cevaplar. 


burada, asilarla ilgili upenn'in hazirladigi bir online kurs var, ben cok sevdim, siz de katilabilirsiniz. oldukca faydali buldum:


https://www.coursera.org/course/vaccines

bu yaziyi, asi karsiti harekete bir tepki olarak yazmadim, ben bir TARAF degilim. sadece, asi yaptirmak kadar normal bir eylemin, cesitli hayat goruslerine dahil edilmesi, yaptirmamanin bir durus haline gelmesi, valla ne yalan soyleyim cok komigime gidiyor :)
bu yazidan sonra, hayatima bir asi yanlisi olarak degil, birkac hafta onceki insan olarak devam edecegim yani. bilmiyorum, anlatabildim mi?

gardasil, k vitamini ignesi, influenza asilari, merck davasi falan, bu yazinin konusu degildi aslinda; ama o konuda da biraz donanimliyim ister istemez artik. fikrimi soran olursa, hpv asisinin kizim 9 yasina gelinceye dek itibarini kurtaracagini umut ediyorum. hpv'nin nasil ciddi ve tehlikeli bir sorun oldugunu bilmeyenlere de, acilen biraz arastirma tavsiye ediyorum. grip asilari konusunda ise, "ay sekerim virus cikmadan asisi cikiyo, para tuzagi bunlar" modundakilere grip ve asisini ayri ayri arastirmalarini tavsiye ediyorum gene. (her seyi devletten beklemeyin)

son olarak, bu yaziyi beraber yazdigim mine'nin anlattiklarini eklemek istiyorum. okuyanlar belki kendine bir pay cikarir. 

"Benim şahsi fikrim aşı yaptırmak ŞART. Yani devam. Çünkü hala kızamık bizim ülke için risk. Hala difteri vakası görülebiliyor. Daha geçen sene benim hastanemde hatta benim nöbetimde 28 yaşında iki çocuk annesi kadın difteri myokarditinden (kalp kası iltihabı) öldü. Çok da bulaşıcı olduğu için bütün hastane epey süre yusufladı. Aşılar totolar alev almışcasına yenilendi falan. Yine polio (çocuk felci) misal hala eradike değil. Çünkü polio aşısının kısırlık yaptığı söylentisi yüzünden köylerden sağlık ekipleri taşla sopayla kovuldu. Çalıştığım sağlık ocağının müstahdemi köyün girişinde aşıyı kendi ağızlarına damlatarak milleti ikna etmeye çalıştıkları gibi absürd ama doğru şeyler anlatırdı. Sonra mesela tüberküloz hala tehdit nedeni. Vaka sayısının arttığını söyleyenler var. Bu böyle gider. Toplu immünite önemli. Aşılar güzel, sevelim sayalım : )"

:)

bir sure sonra gelen edit:

bu yazi, eldeki veriler guncellendikce, tarafimdan guncellenecek. bikmadan sikilmadan bunu yapacagim ki, belki okuyan birkac kisi faydalanir da, cocugunu asisiz birakmaz ve birakmaya kalkan birini gordugunde, soyleyecek seyi fazlalasir. iste bu vesile ile, yeni bir yazinin linkini ekliyorum; http://yalansavar.org/2012/08/09/yayinlanmamis-bir-yorum/

basit bir google aramasi ile bu yazida bahsi gecen yorumun, http://www.kuraldisidergi.com/4943/asi-yaptiralim-mi-yaptirmayalim-mi/ adli yazida yayinlanmamis bir yorum oldugunu bulabiliyoruz. gercekten uzucu. 

asi karsiti kisilere soylenebilecek hicbir sey yok, bir kere spekulasyon pesinde kosmak, alenen hoslarina gidiyor. bilimsel arastirma sundugunuzda, "ay hayir onlari ilac firmalari destekliyor" diyerek, hayatimda duydugum en salakca beyanati veriyorlar, afedersiniz, ilac ile ilgili arastirmayi, ataturk orman ciftligi mi desteklesin istiyorsunuz? toplam doktor sayisininin yuzbinde birini olusturmayacak ucuk kacik, asi ilac dusmani, tuhaf doktorlarin dedigi kanun oluyor, onlara inaniliyor, "ama bak bilmemkim doktor cocuklara ates icin surup bile vermiyör" tadindaki anektodlara sirt yaslaniyor, sacma sapan, aptal saptal sehir efsanelerine prim veriliyor, zannedersin ki, butun modern tipcilar bir orgutun gizli elemanlari, el altindan besleniyorlar, bu yuzden asilara evet diyorlar. en berbati da, olayi bill gates'in nufus artisini durdurmak icin asilara kisirlastirici maddeler kattirip, illuminati'ye hizmet ettigine inanan insanlarin bile var olmasi. 


(yazidaki linkler disinda) kaynak maynak: 
http://yalansavar.org/2011/10/11/asilar-ve-komplo-teorileri-bolum-1-asilar-bulasici-hastaliklar-ve-bagisiklik-sistemimiz/
http://yalansavar.org/2011/11/17/asilar-ve-komplo-teorileri-bolum-2-dr-andrew-wakefield-ve-asi-karsiti-hareket/
http://yalansavar.org/2012/01/19/asilar-ve-komplo-teorileri-bolum-3-asi-karsiti-iddialar-ve-yanitlari/
http://www.cdc.gov/ncbddd/autism/documents/vaccine_studies.pdf
http://infernalmedicine.wordpress.com/2010/05/23/the-facts-in-the-case-of-dr-andrew-wakefield/
http://www.turkpediatriarsivi.com/tr/makale/333/30/Tam-Metin
http://www.asicalismagrubu.org/sss.asp
http://www.pnomokok.com/
http://cid.oxfordjournals.org/content/48/4/456.full
http://www.cdc.gov/vaccines/spec-grps/hcp/downloads/vacsafe-thimerosal-bw-office.pdf
http://www.cdc.gov/vaccines/vac-gen/additives.htm/
http://www.chop.edu/export/download/pdfs/articles/vaccine-education-center/aluminum.pdf
http://www.phac-aspc.gc.ca/im/q_a_thimerosal-eng.php
http://www.euvac.net/graphics/euvac/index.html

bi de tesekkur: @drfca